Antik filozoflar arasında meşhur bir tartışma konusudur Theseus’un Gemisi. Özetle, Atina’nın efsanevi kralı Theseus’un gemisini muhafaza edebilmek için tahtaları çürüdükçe yenileriyle değiştirilmesi durumunda bir gün geminin orijinal parçalarından geriye hiçbir şey kalmadığında hâlâ Theseus’un gemisi mi sayılacağı yoksa bambaşka bir gemi haline mi geldiği sorusuna cevap arar. Diablo IV’ün yedinci sezonu olan Season of Witchraft’ı oynarken de aklımdan tam olarak bu benzetme geçti; zira çıktığı günden bu yana dış hatları genel olarak aynı kalsa da iç aksamının komple değiştiği bir Diablo IV var karşımızda. Daha iyi ve daha dayanıklı olan kısımları da var bu sayede, sırf yenilenmiş olmak adına orijinalliğini kaybetmiş tarafları da.
Season of Witchraft, aslında çoğunlukla önceki sezonların pozitif noktalarını toplayarak “Best of” karışık kaset haline getiren bir sezon. O yüzden çok aşırı değişik ve yeni bir şey beklemeyin pek. Tam olarak da bu sebepten ilk duyurulduğunda pek bir heyecan yaratmamıştı bende. Yani Occult Gem’ler hoş ama Sezon 1’deki Malignant Heart’lara mantık olarak çok benziyor; Headhunt’lar ve Witch Power’lar deseniz Sezon 2’nin Vampir temasını alıp cadılara uyarlamışlar gibi duruyor… “Eee biz bunu zaten oynamadık mı?” diye sorguladım detayların açıklandığı yayını izlerken. Ama sonra oynarken eğlendim mi? Eğlendim. Önceki sezonların karışık kaseti olabilir ama elde olanı iyice rafine edip birbirine yapboz gibi geçirince oynaması keyifli bir sezon çıkmış ortaya.
Kafası şimdi geldi…
Bir süredir hikâye olarak hafif, mekanik olarak yoğun sezonlar görüyorduk Diablo IV’te. Witchcraft’la birlikte hikâye de bir kez daha ağır basmaya başlıyor. Tabii öyle 5 saatlik senaryo oynayacağız da sonrasında nefes kesen sinematiklerle dibiniz düşecek gibi bir beklenti oluşmasın. Sadece Vessel of Hatred’da gerçekleşen bazı mevzuların suda yarattığı dalgalanmaları görüyoruz. Mephisto’nun güçlerinin Tree of Whispers’a sıkıntı çıkarttığını öğrenmiştik zaten; burada da bilgi karşılığında anlaşma yaptığı kişiler öldüğünde onların kafalarını toplayıp dallarından sarkıtan ağacın dertlerine daha detaylı bir bakış atıyoruz.
Ağaca asılı olan kafalar gizemli bir şekilde kaybolmakta ve üzerine bir de Sanctuary’nin dört bir yanını fena bir çürümüşlük sarmakta. Hawezar’ın cadıları ve ağacın bizzat kendisi tarafından kayıp kafaları bulup bu gizem perdesini aralama işi de bize veriliyor. Böylece “Headhunt” adı verilen yeni etkinliğin aktif olduğu bölgelerde ava çıkıyoruz. Hikâye en basit ve özet haliyle böyle; ilginç bazı sürprizler ve trajedilerle dolu, kısa ama hoş bir hikâye olmuş. Beğendim ama biraz daha uzun olsa, sona erdiği noktadan sonrasında neler olduğunu da biraz daha işlese daha tatmin edici olabilirmiş.
Hikâye işin sosu ama ana yemeğe, yani sezona eklenen yeniliklere gelelim. Headhunt etkinliğimiz var demiştim. 3 tanesi normal bölgelerde 1 tanesi de Nahantu’da olmak üzere her an aktif 4 tane Headhunt bölgesi oluyor haritamızda. Bu bölge ağzına kadar Whisper’la dolu ve burada her Whisper tamamladığınızda “Exposed Root” denilen kökleri açığa çıkartıyorsunuz.
Bunlara tıkladığınızda bir ihtimal içerisinden bir “kaçak” çıkabiliyor -ki bunu bir boss dövüşü olarak düşünebilirsiniz. İçinde kaçak yoksa da bolca ekipman ve malzeme atarak klasik loot piñatası görevi görüyorlar. Ha, kaçak varsa ufak bir ihtimalle bu çürümüş bedene bağlı bir kafaya sahip olabiliyor. Eğer kafa varsa yaşadınız! Çünkü hem hikâyede hem de sezon mekaniklerinde ilerleyişiniz bu kafalara bağlı. (Daha sonraları bulacağınız bir iksirle kafa çıkma şansını arttırabiliyorsunuz) Genel olarak Headhunt bölgeleri ikinci sezonun Blood Hunt’larına benzemiş anlayacağınız. Yoğun şekilde düşmanla dolular ve bir yerden bir yere gitmeye çalışırken sürekli bir şeylerin patlayıp çatlaması sonucunda hızlı şekilde seviye kasmak için aşırı idealler. Kasmak istediğiniz Hardcore karakter falan varsa tam sırası bu sezon.
Kafa mevzusuna geri dönecek olursak: Exposed Root’u açtınız, içinden bir adet kafaya sahip kaçak çıktı; kestiniz, kafayı çantaya attınız. N’apacaksınız? Kafaların öncelikli kullanım alanı Occult Gem’lere dönüştürülmek. Bunları direkt mücevher slotlarına takabiliyorsunuz. Resist ve armor gemleriyle kapışmak zorunda kalmasınlar diye direkt Occult Gem’lerin tamamı 160 Armor ve %8 All Resist özelliğiyle geliyor bu arada. Bu Gem’lerin de kendi içinde üç farklı seviyesi var (Magic, Rare, Legendary) ve mesela Legendary olanı yapabilmek için öncelikle belli iki tane Magic, bir tane de Rare gem’e sahip olmanız gerekiyor. Eee, Rare’i yapmak için de iki tane Magic gerekiyor. Böyle böyle istediğiniz Occult Gem’leri toplayana kadar bir hayli Gem yaratacak, haliyle de bolca kafaya ihtiyaç duyacaksınız. Tabii bir yerden sonra elde fazladan kafalar birikmeye başlıyor; o zaman da isterseniz bu kafaları Restless Rot veya bu sezonun Reputation hedefi olan Coven’s Favor kazanmak için harcayabiliyorsunuz.
Bir de yine bu Headhunt’ları yaparken kazandığımız Restless Rot var -bunu da yine Witch Power’ları açmaya ve güçlendirmeye harcıyorsunuz. 4 tane güç haricinde hepsini ilerledikçe cadılardan açabiliyorsunuz. O 4 tane “kayıp” gücü açmak içinse herhangi bir zindanda “Lost Altar”a denk gelmeniz lazım. Bu altarlar bayağı nadir, ben şimdiye kadar iki tane bulabildim sadece -ki Season Journey’imi ve güçlerimi falan tamamladığım düşünülürse biraz fazla nadir olduklarını düşünüyor…dum ki, benim bu yazıyı yazmamın üzerinden geçen vakitte Blizzard bir yamayla Altar’ların çıkma ihtimalini arttırdı. Artık çok daha rahat ve sık karşılaşabiliyor olmanız lazım yani.
Bütün bu mekanikler, birbirleriyle uyumlu çalışan sistemler falan iyi hoş. Ancak tonla farklı farklı etkinlik olsa da bazı şeylerin eksikliği yine kendini belli etmeye başlıyor bir yerden sonra. Bunu bugüne kadarki yedi sezonun tamamını da enine boyuna oynamış, Season Journey’lerini tamamen bitirmiş biri olarak söylüyorum tabii ki. Çok uzun süredir oynamadıysanız ya da ilk defa başlıyorsanız her şey yolunda ve muhtemelen de çok keyif alacaksınız. Ama benim gibi çıkan her sezonda mesai yaptıysanız dediğim gibi bazı problemler artık kendini hissettiriyor.
Nedir bu problemler? Vessel of Hatred incelemesinde de söylemiştim, artık end-game olarak aralarından seçebileceğiniz tonla etkinlik var, evet. Lakin şu noktada bunların hepsi aynı sonuca vardığından bir yerden sonra en hızlısını tercih edip diğerlerini görmezden gelmeye başlıyorsunuz. Ve ekipmanınızı belli bir seviyeye getirdikten sonra da tek yapabileceğiniz şey olarak geriye Paragon 300’e kasmak kalıyor. Onda da tek yapmanız gereken şey aynı The Pit bölümünü (abartmıyorum) binlerce kere dönüp dönüp baştan yapmak ve geçen sezon “Uzun sürmesi iyi aslında ya” dedikten sonra bunu birazcık deneyip geçirdiğim beyin uyuşması sonucunda benim bile saldığımı da belirtmek istiyorum. Bu sefer kasma süreci biraz daha iyileşmiş olsa da hâlâ oyun sonunda Path of Exile’daki Atlas ya da Last Epoch’taki Monolith benzeri bir meta-ilerleme sistemine ihtiyaç duyduğu belli oluyor yani Diablo’nun.
Yoksa bu şekilde devam ederse A-RYO’ların “fast food”u olarak ilk birkaç haftada çılgınca tüketilip sonra bir rafa kaldırıp unutulan oyun olmaya mahkûm olacak gibi duruyor…
- İnceleme – Diablo IV Sezon 5: Season of the Infernal Hordes
- İnceleme – Diablo IV Sezon 4: Season of Loot Reborn